Sessizliği kadar yalnız bir kız tanıyorum. Terketmeye korkak fakat sevmeye cesur bir kız. Zaten ne olduysa bu yüzden. Saçlarını yolduysa,yumruğunu sıktıysa,yüzünü ıslattıysa,gözyazşını yuttuysa bu yüzden. Seviyorum diyene inatla inandı fakat bir yandan da bildi kendinden daha fazla sevemeyeceğini kimsenin. Koşan birini yakalayıp ardından sürüklenmek gibiydi onun için sevmek. Koşan seni yorulduğunda bırakıp hafiflerdi. Senin koşmaktan soyulan ayakların mı? Kimsenin umrunda olmadı ki.
Kız oracıkta yığıldı yere... Bir daha koşmamaya kararlıydı ve çatık kaşlarından belliydi yorgunluğu. Ardından bir adam geldi kızın yanına. 'Yorulmuşsun' dedi kıza. Kız sustu.'Ben sana kıyamam ki hem,taşırım kucağımda' dedi kıza. İnandı. Sımsıkı sarıldı adama ve emindi sevgisinden. Hem hep düşecek değildi ya? Artık gülümseyince gazmelerini gösterebilecekti birine,gözleri kuru kalacak ve parlayacaktı belki. Olmadı. Adam ilk bulduğu fırsatta fırlattı kızı. Kız ne düşmekten yorulmuştu ne de canının yanmasından. Canını yakan ,gidenin gölgesinin umutlarını karartmasıydı. Ve bir cümle ırzına geçiyordu bütün cevapların. 'Neden?'.
Hayat ellerinde bir uçurtmayken sıkı tutamamışlar vardır ya da kaçırmışlar. Tutunmayı beceremeyen sendin, kaçıran ben. Ve bilmeliydin bir şeyi yarım elde etmekten daha zordu onu kaybetmek. Gökyüzünde süzülüşünü izlemek...
24 Mart 2013 Pazar
En son ellerim üşüyordu. Çırılçıplaktım ve utanmıyordum. Etrafımda bir sürü hemşire yüzüme bakıyor ve 'Bir insan neden ölmek ister ki' diye acıyarak bakıyorlardı bana. Gözümü açacak gücüm yoktu fakat karşılarına geçip anlatmak istedim her şeyi. Kaç yüreği uğurladığımı,kaç kez yanıldığımı,ne kadar özlediğimi,ne kadar beklediğimi... Göstermek istedim yüreğimdeki gidenlerin izini,her tutanın biz çizik attığı ellerimi, bir baba tarafında hiç öpülmeyen saçlarımı. Bütün bir gece yanımda bir sürü yaralı,hastayla baş başaydım. Kulağımda benim için ağlayan annemin hıçkırıkları vardı,ölememenin bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Kalkıp sarılmak istedim ve kokusunda yaşamak istedim fakat ellerim bağlıydı. Akan gözyaşlarımı bir bir yutarak ağladım. Oysa sadece yorulmuştum. Kafamı koyduğum yastığın ıslanmasından,ellerimin üşümesinden,uğurlamaktan,duraklardan,perdeden süzülmeye çalışan güneşin çaresizliğinden ve geceden... Gidenler gittiğiyle kalsa belki yıkılmazdım bu denli. Hepsi tekrar tekrar ve tekrar gelip bir darbe daha yapıp gittiler insafsızca. Babama kızmaktan sıkıldım, bir babam olsun diye ağlamaktan sıkıldım. Güçlü görünmek adına derin nefes alıp içimdeki külleri savurmaya çalışmaktan yoruldum. Hayat dediler çoğu kez. Tek beklentim hayattan yanaydı fakat o da aldı elimde avucumda ne varsa. Ben de hayatın götürdüklerini ölüm getirir sandım. Yanıldım. Çünkü ne yaşamda ne ölümde yanımda olmadı hayatımı adadığım. Babamın bile haberi olmadı,ört bas ettiler bu rezilliği. Ben mi? Ben, benim olmadığını bildiğim bir sürü senle doldurdum yüreğimi. Daha dolu daha şişik gibi fakat daha çaresiz şimdi. Hem şişmiş gözlerim olmadan da doğardı güneş. Her adımda yıkıp geçtiğim kaldırımlar ne kaybederdi yok oluşumdan ? Sen ne kaybederdin senliğinden? İşte bu yüzden yok olmak istedim. Okumadan geçeceğini bildiğimden silinmek istedim. Görmezlikten geleceğin için kaybolmak istedim. Kaçacağını bildiğim için gitmek istedim. Hiç ısıtmayacağın ellerim buz kesilsin istedim. Hiç sarmayacağın belim kurusun istedim. Varlığım beş para etmezdi kimsenin gözünde, yokluğum iz bıraksın istedim. Sana gitmek nasıl olur son kez göstermek istedim.
19 Mart 2013 Salı
Sana sevmeyi öğretemem ben. Ben ki kelimeleri bırak hayallere dökemedim içimdeki derinliği. Karşına geçip seviyorum diyemedim bir kez olsun. Oysa ellerim,gözlerim,saçlarım her bir yerim harkırdı fakat duyamadın. Ben sana unutmayı da öğretemem. Ben ki bu son deyip 5 kez çaldım o şarkıyı. Gözlerin gözlerime gelince uyumadım gece boyu,ellerim üşüyünce boynuma sardım,yastığımı omzun yaptım uyuyakaldım… Ben sana gitmeyi öğretemem. Ben ki hep duraklarda yaşayıp bir kez binmedim o otobüse. Hep geride kalan,el sallayan ve yola yığılan oldum. Bir kez olsun yürümedim ben arkama bile bakmadan. Koştum durmadan,ardına bakmadan gidenlerin ardından…
Hiçbir şeyi, hiçkimseyi unutamazsınız tam olarak. Sadece unutmak istediğiniz anlar ve unutmak istedikleriniz vardır. Çünkü zihninizden akmayan sahneler vardır, her saniye cümleler tekrarlanır içinizde. Onu nasıl göz göre göre kaybettiğinizi hatırlarsınız durmadan. Susarsınız. En iyi yaptığınız şey odur. Siz en sağlam çığlığınızı sükunetle atarsınız. Çünkü pek önemi yoktur artık sesinizin duyulması. Perde kapatılmışsa,kapılar vurulmuşsa,duvarlar konuşmuşsa sana,şişmişse gözlerin, yüzün göğsün,için yanmışsa bir kere, en sevdiğin "iyi ki"ne "yazık" demişsen; ne önemi var devrik cümlelerinin?
Mesela şarkıların sözlerine de küsüyorsun. Melodisi yetiyor artık. Bağıra çağıra gitme diyorsa şarkı, kısıyorsun sesini. Anlamsız geliyor çünkü "Gitme." cümlesi sana, sen bağıra çağıra susarken ihanete. Çık karşısına durdur onu diyor kitaplar. Yapamazsın. Sen ki yol oldun, çiğnedi geçti o. Dik duramıyorsun,zayıfsın. İyi bir eş, iyi bir baba hatta iyi biri olamayan bir adamdan bile aciz hissediyorsun kendini. Etrafındakiler güçlüsün diyor, evet.İnatla reddediyorsun çünkü yaşamıyorsun. Nefes alıyorsun, yürüyorsun, yemek yiyorsun ama olmuyor işte. Çünkü ileriye bakamıyorsun bile. Yaptığın tek şey tekrarlamakken bir adım bile atamıyorsun ileriye. Sen bazen kendinden kaçıyorsun ve o an kapı,pencere, yatak, duvar, dolap ayna oluyor sana. Ondan kaçıyorsun bir de. Her gün önünden geçtiğin bakkalda, sakız fallarında, kaleminin sivri ucunda, hi. farketmediğin bir ofiste görüyorsun adını. Ve biliyorsun, sen bir adım atamıyorsun ama o yaşıyor. Onun özür dilediği ve senin affetmedeğin yüzlerce senaryo yazıyorsun. Ama o gelmiyor. Ceplerinde unutamadıkların kalıyor.
Arkana bile bakma derler. "Git,dümdüz git başın dik." Gidemezsin. Sen ki bilirsin o çiçektir ve sadece arkanda değil. Yerdedir ama her yerde... Sağın solun önün arkan o olmuş bir bakmışsın. Ki sen kıyamazsın onu ezip yürümeye. Kalırsın orada,yanında. Solmasından bile korkarsın zamanla ve o solmaz. İlk günkü kadar diktir, senin aksine. Tek beklentin mevsimlerdir artık. Sonbaharı bekleyen tek aşıksındır sen.Ta ki geldi sonbahar, soldu çiçekler. Yerini yapraklar alır sapsarı... Onlar hatırlatmaya başlar artık onu. Hiç ezemediğin. hiç geçemediğin o'nu. Anlarsın sonra; o, baharda çiçektir, sonhabarda yaprak, kışın gözlerini alan kar ve yazın seni yakan güneş...
Tek kelimeyle "Unut artık!" derler. Unutamazsın. Onun gözleri, onun saçları, onun gölgesisindir sen. Onu ne kadar sevdiğini unutamazsın. İlk yediğin tokat gibi, ilk tuttuğun el gibi yapışır üzerine. O güldür kıpkırmızı ve sen ellerindeki kana rağmen sımsıkı tutarsın. Bırakamazsın. Sana yeri gelir bir sürü papatya sunarlar. Sen ki kırmızısına aşıksın, gül sana aşık değil diye bir papatyadan medet ummazsın. Yapamazsın. Hiç öpüp koklayamadığın bedenine papatyayı sunarlar,dokunamazsın.
Bir romana ortasından başladım bir nevi. Eksik ama bir o kadar dolu. Yarım ama bir o kadar anlamlı.Sonunu bile görmeden sevdim seni. Seni sevmek inancımdı benim, sonumun cehennem olduğunu bildiğim. Bile bile vazgeçmediğim. Cümledeki o beceriksiz hep bendim ve katı olan hep sen... Tutamadım giderken seni. ki sen zaten hiç kalmadın.Ne zaman gelsen güneş ufkun ırzına geçti, ay parladı iki misli. Ama her gelişinin gidişi olduğu gibi güneşi hep batıda izledim. Ya gidince kararıyor her yer ya da karardığı için gittin. Karar veremedim. Sonra pes ettim olabildiğince aciz. Çünkü ne karanlık aldı seni benden ne de aydınlık geri verecek...Sen gittin ve döneceksin bir kez daha gidebilmek için. Ben mi? Bir kere geleceğini bilsem bin kez okurum o romanı sonunda gitmemen için.Son kez ironi yapıp seviyorum desen inanırım. İster gözümü kamaştır, ister büyüt göz bebeğimi ; ben gidişine bile hayranım. İstenmeyenin istemeyene muhtaçlığı belki benimki... Sen güneşsin çünkü. Yalnız benim ol diyemem, benim ol bile diyemem ki. Kal dedim, burda kal. Gitme! Fakat her seferinde önüme vuran gölgemle uğurladım seni. Ne karanlığa küsüm ne aydınlığa artık.Kapadım gözlerimi çünkü. Bakmıyorum.Yoruldum. Gözlerimin yanmasından ya da ıslanmasından... Bir kez gelsen razıydım karanlığa,geceye,sıcağa. Hiç gelmeden defalarca gittin, masal bu ya...
17 Mart 2013 Pazar
Çok kırıldığında öfkeni bir kenara bırakıp düşünüyorsun. Küfürler anlamlarını yitiyor. Kelimelerin hiç biri doldurmuyor içindeki o boşluğu anlatmaya. Susuyorsun. Boş bakıyorsun,ağlayamıyorsun,bağıramıyorsun. Gücün bile olmuyor kalkıp en iyisinden bir tokat patlatmaya. Susuyorsun. Duvarlara,aynalara,yatağına susuyorsun. Miden oyuluyor ve susuyorsun.
Son tekrar
Hiç gıcırdamayacak menteşeler. Açılmayacak pencereler ve sokak lambaları sana umut vermeyecek. Elinde telefonla tebessüm içinde kopamayacaksın hayattan. Hele o güneşlikler. Zırhın olacak sana ve asla yerinden oynamayacak. Aynalar mı? Söküp atacaksın hepsini. O sen değilsin bakma hiç. Ve sen asla bir şeyi birden fazla yapayacaksın artık. Zaten ne olduysa bu yüzden olmadı mı? 2. kez izlenen filmler,tekrar tekrar dinlenen plaklar,ona verdiğin bir sürü şans…
Bir kız var. Gördüm,biliyorum. Kaçıncı kez bilinmez ama ‘tercih edilmemiş’ yine. Artık gözlerinde niye sorusu yok. Kapatamıyor gözlerini. Kapatsa yanacak sanki,batacak bir şeyler gözbebeğine. Dişlerini sıkıyor ama öfkeli değil. Hissettiği o iğrenç,dalga dalga yayılan his öfkeden de güçlü. Oturmuş merdivenlere bir noktaya bakıyor sadece. Elleri buz gibi,nefes alırken titriyor,yutkunuyor arada ve her yutkunmasında bir damla akıyor gözünden. Dudaklarını damlalar ıslatıyor,dudakları parlıyor. Hiç konuşmuyor. Kırgınlığını,acısını,ihaneti,tekrar tekrar ve tekrar yanılmanın verdiği hayal kırıklığını,pişmanlığını tarif edecek ne kelimeler var zihninde ne de gücü. Daha yarım saat önce o şarkıyı dinlemişti kız. Dinlediğinde onu hatırladığı şarkı. Dinlerken başka bir erkeğin kolunda ağladığı şarkı. Ve kolunda bir başkasını taşıyan sadece kız değildi. Evet öyle. Uğruna ağladığı,o sırada ‘tercih ettiğiyle’ el ele,beraber ve mutluydu çünkü.
Kız inanmadı. İnanmak istemedi hiç. Ne bileyim gözleri yanlış gösterirdi,kulakları yanlış söylerdi,içi yalan söylerdi ama o yapmazdı böyle bir şey. Gördüğüne,duyduğuna,içten içe bildiğine değil ona inanmak istedi kız. ‘Özür dilemişti. Pişman. Hem o kıyamaz bana’ dedi defalarca içinden. Ama olmadı işte. İşe yaramadı hiçbiri. Çünkü onu haklı çıkaracak ne kadar ‘belki,çünkü,oysa,ama’ varsa silindi yeryüzünden. Çırpındığıyla kaldı kız. O hayatıydı,canıydı,zaafıydı,ilk aşkıydı. Ya sonra? İhanetten sonrası? Romanlarda nasılsa öyle oldu. Kız başbaşa kaldı sorularıyla,şarkılarla,kahve fallarıyla,elleriyle. Defalarca öldü kız. Ama hala bilmiyor ne yapacağını. Usanmadı hala ona şans verip öldürülmekten. Napabilirdi ki? Tarif edemeyeceği kadar sevdi,boyundan büyük sevdi. Hem hep böyle değil miydi? Sevenler ağlardı şarkıda. Öyleydi tabi ama kız sadece bir şeyi anlayamıyordu. Ona kıyamazdı. Defalarca affetti onu. Vazgeçerdi onun için her şeyden ki vazgeçti. Ondan sonra bir sürü hata yaptı kız. Kendini çiğnedi,tanıyamadı kendini. Ama o geldi ya,pişmanım dedi ya hepsini unuttu kız. Anlamıyordu kız. O nasıl kıydı? Aptal mıydı yoksa kalpsiz mi?
Zor oldu. Geç oldu ama kız o an vazgeçti ondan. Defalarca terketti,aldattı,ağlattı,kırdı ama bu defa farklıydı işte. Kızın gözlerinden belli. İkna olmuş hiç sevmediğine. Umuda dair zerre bırakmadı içinde. Evet. Onu hatırladıkça tekrar edecekti ‘hiç sevmedi.’. Boşa geçen 2 senesine üzülecekti kız belki ama anmayacaktı artık. Anarsa özler biliyordu çünkü.
Kalktı ayağa yarını düşündü. Ondan sonraki günü,çok ilerisini. Toparlanacak,dik duracak,anmayacak. Gülümser misin artık? diyenlere ‘yarın bir daha sor’ diyecek. Uzun sürecek belki ama gülecek kız herhangi bir yarın ve açılacak güneşlikler.
Hiç gıcırdamayacak menteşeler. Açılmayacak pencereler ve sokak lambaları sana umut vermeyecek. Elinde telefonla tebessüm içinde kopamayacaksın hayattan. Hele o güneşlikler. Zırhın olacak sana ve asla yerinden oynamayacak. Aynalar mı? Söküp atacaksın hepsini. O sen değilsin bakma hiç. Ve sen asla bir şeyi birden fazla yapayacaksın artık. Zaten ne olduysa bu yüzden olmadı mı? 2. kez izlenen filmler,tekrar tekrar dinlenen plaklar,ona verdiğin bir sürü şans…
Bir kız var. Gördüm,biliyorum. Kaçıncı kez bilinmez ama ‘tercih edilmemiş’ yine. Artık gözlerinde niye sorusu yok. Kapatamıyor gözlerini. Kapatsa yanacak sanki,batacak bir şeyler gözbebeğine. Dişlerini sıkıyor ama öfkeli değil. Hissettiği o iğrenç,dalga dalga yayılan his öfkeden de güçlü. Oturmuş merdivenlere bir noktaya bakıyor sadece. Elleri buz gibi,nefes alırken titriyor,yutkunuyor arada ve her yutkunmasında bir damla akıyor gözünden. Dudaklarını damlalar ıslatıyor,dudakları parlıyor. Hiç konuşmuyor. Kırgınlığını,acısını,ihaneti,tekrar tekrar ve tekrar yanılmanın verdiği hayal kırıklığını,pişmanlığını tarif edecek ne kelimeler var zihninde ne de gücü. Daha yarım saat önce o şarkıyı dinlemişti kız. Dinlediğinde onu hatırladığı şarkı. Dinlerken başka bir erkeğin kolunda ağladığı şarkı. Ve kolunda bir başkasını taşıyan sadece kız değildi. Evet öyle. Uğruna ağladığı,o sırada ‘tercih ettiğiyle’ el ele,beraber ve mutluydu çünkü.
Kız inanmadı. İnanmak istemedi hiç. Ne bileyim gözleri yanlış gösterirdi,kulakları yanlış söylerdi,içi yalan söylerdi ama o yapmazdı böyle bir şey. Gördüğüne,duyduğuna,içten içe bildiğine değil ona inanmak istedi kız. ‘Özür dilemişti. Pişman. Hem o kıyamaz bana’ dedi defalarca içinden. Ama olmadı işte. İşe yaramadı hiçbiri. Çünkü onu haklı çıkaracak ne kadar ‘belki,çünkü,oysa,ama’ varsa silindi yeryüzünden. Çırpındığıyla kaldı kız. O hayatıydı,canıydı,zaafıydı,ilk aşkıydı. Ya sonra? İhanetten sonrası? Romanlarda nasılsa öyle oldu. Kız başbaşa kaldı sorularıyla,şarkılarla,kahve fallarıyla,elleriyle. Defalarca öldü kız. Ama hala bilmiyor ne yapacağını. Usanmadı hala ona şans verip öldürülmekten. Napabilirdi ki? Tarif edemeyeceği kadar sevdi,boyundan büyük sevdi. Hem hep böyle değil miydi? Sevenler ağlardı şarkıda. Öyleydi tabi ama kız sadece bir şeyi anlayamıyordu. Ona kıyamazdı. Defalarca affetti onu. Vazgeçerdi onun için her şeyden ki vazgeçti. Ondan sonra bir sürü hata yaptı kız. Kendini çiğnedi,tanıyamadı kendini. Ama o geldi ya,pişmanım dedi ya hepsini unuttu kız. Anlamıyordu kız. O nasıl kıydı? Aptal mıydı yoksa kalpsiz mi?
Zor oldu. Geç oldu ama kız o an vazgeçti ondan. Defalarca terketti,aldattı,ağlattı,kırdı ama bu defa farklıydı işte. Kızın gözlerinden belli. İkna olmuş hiç sevmediğine. Umuda dair zerre bırakmadı içinde. Evet. Onu hatırladıkça tekrar edecekti ‘hiç sevmedi.’. Boşa geçen 2 senesine üzülecekti kız belki ama anmayacaktı artık. Anarsa özler biliyordu çünkü.
Kalktı ayağa yarını düşündü. Ondan sonraki günü,çok ilerisini. Toparlanacak,dik duracak,anmayacak. Gülümser misin artık? diyenlere ‘yarın bir daha sor’ diyecek. Uzun sürecek belki ama gülecek kız herhangi bir yarın ve açılacak güneşlikler.
Yastık
Kalbinin atışını bilmeliydi,hissetmeliydi belki onu hızladıran. O zaman anlar mıydı seni? O zaman satır satır üzmezdi de kelime kelime mutlu eder miydi seni? Belki ensesini değil alnını izlersin bir gün? Olmaz mı? Sana doğru yürümez mi bir gün? Radyoda şarkı tutarsınız belki beraber? Bir şarkınız olur belki? Hayır hayır o da değil. Siz olursunuz belki bir gün? Yastığının ıslak olduğunu bilmeliydi belki özlenen. O zaman düşünür müydü seni? O zaman iner miydi şişliği gözlerinin? Tebessümlerin yerini kahkahalar alır mı bir gün? Canın yanarken dokunmalıydı sana belki yakan. Eli yanar mıydı o zaman ? Hisseder miydi ateşi,acıyı,seni? O senin olamaz,evet. Sadece yanında olsa olmaz mı peki? Onun varlığı huzur. Sadece gitmese olmaz mı? Olmaz,hayır. Çünkü sen vazgeçtin. Kırdı,acıttı,yalan söyledi,hiç olmamış gibi gösterdi. Sahi olmadı mı hiç seninle? Olmadı. Olmayacak. Çünkü hiç bu kadar istemedin onu unutmayı. Unuttun mu? Hayır. Ama vazgeçtin. Ne kalbini hissetmesini ne yastığının ıslaklığına dokunmasını ne de elinin yanmasını istiyorsun artık. Ondan,geleceği yoldan,ellerinden,omzundan,kirpiklerinden vazgeçtin sen.
Kalbinin atışını bilmeliydi,hissetmeliydi belki onu hızladıran. O zaman anlar mıydı seni? O zaman satır satır üzmezdi de kelime kelime mutlu eder miydi seni? Belki ensesini değil alnını izlersin bir gün? Olmaz mı? Sana doğru yürümez mi bir gün? Radyoda şarkı tutarsınız belki beraber? Bir şarkınız olur belki? Hayır hayır o da değil. Siz olursunuz belki bir gün? Yastığının ıslak olduğunu bilmeliydi belki özlenen. O zaman düşünür müydü seni? O zaman iner miydi şişliği gözlerinin? Tebessümlerin yerini kahkahalar alır mı bir gün? Canın yanarken dokunmalıydı sana belki yakan. Eli yanar mıydı o zaman ? Hisseder miydi ateşi,acıyı,seni? O senin olamaz,evet. Sadece yanında olsa olmaz mı peki? Onun varlığı huzur. Sadece gitmese olmaz mı? Olmaz,hayır. Çünkü sen vazgeçtin. Kırdı,acıttı,yalan söyledi,hiç olmamış gibi gösterdi. Sahi olmadı mı hiç seninle? Olmadı. Olmayacak. Çünkü hiç bu kadar istemedin onu unutmayı. Unuttun mu? Hayır. Ama vazgeçtin. Ne kalbini hissetmesini ne yastığının ıslaklığına dokunmasını ne de elinin yanmasını istiyorsun artık. Ondan,geleceği yoldan,ellerinden,omzundan,kirpiklerinden vazgeçtin sen.
Bir kere inanarak söyleyebilseydim “orospu çocuğu” diye , farklı olabilirdi şuan her şey. Bir kez olsun inansaydım o içinde aşık olduğum sen’in yokluğuna, vazgeçerdim. Bir anlık da olsa bana söylediğin o kadar söze kırılabilseydim,gururumu öne sürebilseydim, izin verirdim zamana seni eskitmesine. Bir kez olsun beni duyacağını bilsem gitme diye bağırırdım durmadan, sen giderken öyle. Bir kere olsun özür dileseydin karşımda, sarılırdım sımsıkı. Bir kez geleceğini bilseydim, bin kez izin verirdim gitmene. Seni son görüşüm olacağını bilseydim, ağlamazdım hiç. Beni az olsun sevdiğine inansaydım “affettim” derdim ihaneti yutarak. Zamanı,canımı,rüzgarı sana verirdim...
2 adam 1 kadın
Hiç ısınamadığı ama aksine hep dolu olan ellerini hiç sevmezdi kadın. Evet,ellerini tutan iki adam ve bir kadın. Biri deldi geçti ellerini,insafsızdı. Aşıktı kadın,aldırmadı acısına. Bencildi adam,acımasızdı,boyunun aksine küçücüktü kişiliği,kararsızdı,sakakatsizdi,hiç durmadan aldattı. Vazgeçti kadın yürüdü sağa sola saparak. Her bulduğu yola saptı,ellerini ne zaman uzatsa yerde biri tuttu çekti yukarı ve tekrar düşürdü kadını. Düştü kadın,tekrar düştü,tekrar düştü.. Ta ki o çukurdan kendi kalkana kadar. Ta ki tek kişilik yatağının her köşesini ısıtana kadar, ta ki donana kadar elleri. Sonra adam geldi kadın ayaktayken dimdik. Başkaydı bu adam,yabancıydı ama bir o kadar tanıdık. Ne insafsızdı ne bencil ne de kararsız. Aksine kararlıydı adam,netti. Sen beni seveceksin dedi kadına seviyorum bile demeye gerek duymadan. Kadın inandı. Kadın hep inanırdı. Çok sevdi kadın. Kalbini delik deşik edip giden adama inat çok sevebildi kadın bu adamı. Aşkın koyduğu ağırlıkların üzerine kocaman sevgisini de koydu aldı sırtına yürüdü kadın. Kadın yürürdü hep. Yürürken düşünürdü,düşünürken özlerdi,özlerken ağlardı. Hem ağlar hem severdi. Çok da güzel severdi kadın. Bağlı kalırdı,özlerdi,beklerdi,ağlardı,öperdi… Korktu adam. Kadının kendisinden bile çok sevmesinden korktu,kaçtı kadından. Isıttığı ellerinden,dudaklarından,saçlarından,kokusundan kaçıp gitti. Kadına yine merdivenler kaldı hep yarısında kalıp ağladığı,kapılar kaldı kapalı,yatağı kaldı kırık.
Hiç ısınamadığı ama aksine hep dolu olan ellerini hiç sevmezdi kadın. Evet,ellerini tutan iki adam ve bir kadın. Biri deldi geçti ellerini,insafsızdı. Aşıktı kadın,aldırmadı acısına. Bencildi adam,acımasızdı,boyunun aksine küçücüktü kişiliği,kararsızdı,sakakatsizdi,hiç durmadan aldattı. Vazgeçti kadın yürüdü sağa sola saparak. Her bulduğu yola saptı,ellerini ne zaman uzatsa yerde biri tuttu çekti yukarı ve tekrar düşürdü kadını. Düştü kadın,tekrar düştü,tekrar düştü.. Ta ki o çukurdan kendi kalkana kadar. Ta ki tek kişilik yatağının her köşesini ısıtana kadar, ta ki donana kadar elleri. Sonra adam geldi kadın ayaktayken dimdik. Başkaydı bu adam,yabancıydı ama bir o kadar tanıdık. Ne insafsızdı ne bencil ne de kararsız. Aksine kararlıydı adam,netti. Sen beni seveceksin dedi kadına seviyorum bile demeye gerek duymadan. Kadın inandı. Kadın hep inanırdı. Çok sevdi kadın. Kalbini delik deşik edip giden adama inat çok sevebildi kadın bu adamı. Aşkın koyduğu ağırlıkların üzerine kocaman sevgisini de koydu aldı sırtına yürüdü kadın. Kadın yürürdü hep. Yürürken düşünürdü,düşünürken özlerdi,özlerken ağlardı. Hem ağlar hem severdi. Çok da güzel severdi kadın. Bağlı kalırdı,özlerdi,beklerdi,ağlardı,öperdi… Korktu adam. Kadının kendisinden bile çok sevmesinden korktu,kaçtı kadından. Isıttığı ellerinden,dudaklarından,saçlarından,kokusundan kaçıp gitti. Kadına yine merdivenler kaldı hep yarısında kalıp ağladığı,kapılar kaldı kapalı,yatağı kaldı kırık.
Gel hapsolalım el ele demekti asıl özgür olmak. Seninle biz olmak varken hiç olduk misal. Ne vakit bakışsak tren girdi aramıza ardından dumanları… Gözlerim buğulandı. Ya da ne vakit yetişmeye kalksam sana taşa takıldı ayağım,o kahrolası uçsuz bucaksız sandığım yokuştan yok oluşunu izledim yavaş yavaş. Yine de her gidişini sevdim ben dönüşünü hayal ederek. Ve her gelişinde ağlardım gidişini kalem kalem çizerek. Gölgen düşerdi yalnızlığıma,kararırdım. Farzet ki hiç sevmedik biz, hiç ağlamadım yokluğuna ve hiç şükretmedim varlığına. Sen farzet ki hiç film izlemedik, ısıtmadım ellerini, öpmedim hiç seni ya da saçlarımı satmadım rüzgara.
Yalnızlık kaç çeker bilmiyorum bu ay. Bu ay özlem dolu, keşke dolu değil hem yalnızlık. Vazgeçmişlik var, meğer var içinde. Soyulmuş dudaklarım, kanayan parmaklarım, hiç sönmeyen gözaltım var. İmkanı olsa göz bebeğini kapatacak. Göz bebeğine sorsan bakmamayı seçecek karanlığa bakmayı. Ama bakmak zorunda hem de dimdik. Emin. Çünkü çoktandır olmamıştı yalnızlık bu kadar asil. O, yanındaki ve herkes saygı duyacak yalnızlığa.
Aklım? Karar vermedi hala son mu yoksa başlangıç mı olduğuna bu lanet şeyin. Gerçi fark etmezdi. Her türlü akacaktı rimelim, ıslanacaktı saçlarım ve çatılacaktı kaşlarım.
Bu kadar mıydı? Bitti mi oyun? Kapandı mı perde? Söndü mü ışıklar? Bilmiyorum. O da bilmiyor. Bilmiyor hiç kimse. Ama duymuyorum hiç alkış sesi. Ne başlıyor ne bitmiş o halde. Ortasındayım, tam ortasında. Geriye dönsem olmaz. Ceviz kabuğu atmadım her bastığım yere, bulamam başladığım yeri. İleriye bakabilirim. Bakıyorum. Işık var, beyaz. İyi mi bu? Bilmiyorum. İnancım yok siyahın kötü olduğuna ya da beyazın saf kaldığına. En iyisi kalayım ben. Tam burada. Tam ortasında.
Ağlamak çoğu kez sıcaktır. Bu kez üşüdüm. Parmaklarım buz gibi, dudaklarım bembeyaz. Diz çökmüşüm, küsen çocuk rolündeyim merdivenlerde. Babamı bekliyorum belki. Kocaman elleriyle, beyazlamaya başlayan saçlarıyla tam bir baba. Saçımı okşayıp başımı kaldıracak bir adam… Ne o geldi ne ben kalktım o merdivenlerden. Bekledim, biraz daha bekledim. Yüzüm ıslak kaldı, silemedim.
Şimdi bir hikaye düşün. Senin hikayen. İçinde sen varsın ve diğerleri. Sizin hikayeniz. İşte o hikaye yokmuş aslında. Öyle diyor masallar. Kahramanlar sana dönüp git diyor. Git, sen buraya ait değilsin. Masalın olmadığına değil ama senin masalda olmadığına ikna ediyorlar seni. Boşuna parlamış yanakların, boşuna birleşmiş dizlerin, boşuna inandın ona. Ve sen, hiç okumadın artık. Masallara inanmadın, masaldakilere baktın çünkü. Bu kadar ucuz olmasının sebebi onlardı finalin. Sevmediler, yalan söylediler, anlamadılar, anlatmadılar, savaşmadılar, düşünmediler, değer de vermediler hiç. Öylece bitirdiler…
Ezgi KAYA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)