8 Mayıs 2013 Çarşamba

Keşke saçların kadar hafif olsaydı ayrılık. Keşke paramparça etmeseydi bugünü,dünü,geleceği... Keşke "Hadi toparlan" diyenleri duyabilsen. Keşke dolan gözlerini kurutabilsen. Oysa hiçliği, sensizliği boğazında hissetmekti ayrılık. Aptal olsan neden gittin dersin, dağıtırsın etrafında ne varsa. İnkar etme, yapma. Biliyorsun, biliyordun bu sahneyi. Nasıl gideceğini, nasıl acıtacağını canını. İnanmak istedin sadece, kimseye inanmadığın kadar.Hatırla apar topar gitmiştin kapısına son kez. İlk günkü kadar güzel değildin ama daha çok sevmiştin. Kafanda ne kadar acaba varsa perde çektin ya sen, şimdi yırttı attı onları değil mi? Elinde,yüzünde, kalbinde, içinde, her zerreden ayak izleri kaldı. Bırak yarını düşünmeyi, yapma. Sadece ellerini alıp gitti mi sanıyorsun? Kandırma kendini. Yarınını aldı, umudunu, inancını, kokusunu da aldı koydu valize. İnsafsız diyemiyorsun hala ona, yapma. Sana anıları bıraktıysa, şuan içinde seni yakan o iğrenç hissi bıraktıysa sana insafından değil. Ayağa kalkmaya çalışıyorsun inadına, yapma. Her yer kırılmış hayallerinle dolu, basacaksın. Canın yanacak. O şarkı mı? Dinleme artık onu. Biliyorum bütün şarkılar kalanlar için ama acına tercüman olamayacak hiçbiri. Soğuyacaksın git gide, nefret edeceksin. Çıkar ceplerinden yalnızlıkla dolu çaresizliğini. Ağırlık yapacak, taşıyamayacaksın. Hangisini atayım deme bana. Çünkü inan bilmiyorum yalnızlık mı ağır basar çaresizlik mi diye... Boşuna dudaklarını hareket ettirip gülümsemeye çabalama, gözlerin ele veriyor seni. Dağınık saçların, çatık kaşların, titreyen ellerin inkar edecek sahte mutluluğu. Biliyorum her gece kafanı koyduğun yastık daha bir sert şimdi, daha ıslak, daha yüksek. Uyuyamayacaksın. İçindeki, ta derinindeki meğerler, keşkelerinin ırzına geçerken yutkunamayacaksın. Kendine sorduğun soruları başkalarına sorma sakın. Çünkü yanmayan birine ateşten bahsedemezsin. Onsuz yaşayabilirsin, biliyorsun. Fakat elinde olan tek şey nefes almak. Nefes alacaksın, yürüyeceksin, yemek yiyeceksin. Her gece telefonunu şarza takacaksın yine. Fakat ondan mesaj gelmesi için değil, daha fazla şarkı dinleyebilmek için. İçinde sensizlik olan ne kadar şarkı sözü varsa ondan "sen"i koparıp alabilmek için. Gitmek isteyeceksin, belki de gideceksin görünmez olmanın bütün acizliğiyle. Yokluğum iz bırakır mı diyeceksin fakat içindeki yangın cevabını verecek bütün sorularının. Gideceksin. Yeni bir şehir, yeni yüzler, yeni bir ev... Sadece anılardan kaçabileceksin bir nebze. Oysa içinde kalan, içinde bıraktığı yangın hafiflemeyecek gökyüzüne farklı bir şehirden baktığında. Kaybettiğin umudu bulamayacaksın yeni yüzlerde. Kaçacaksın sadece, sorgulamadan, yaşamadan, üşüyerek kaçacaksın. Yalnız kalacaksın ki tek varlığın olan hiçbir şeyin, tek şeyin olacak. Kimseye anlatmayacaksın bile bile nasıl atladığını o uçsuz bucaksız boşluğa. Çırpınmayı keseceksin bir süre sonra, umursamaz olacaksın belki. Belki de sadece öyle görüneceksin. Yeri gelecek aşktan konu açılacak, susacaksın. Ya da geçip karşılarına aşka merhem olsun diye kapıldığın sevginin nasıl delip geçirdiğini anlatacaksın. Yarayı nasıl kanattığını anlatacaksın. Ve sen ne sevebileceksin birini ne de terkedebileceksin. Onun kadar insafsız olamam diyeceksin, ne kadar yük varsa dolduracaksın ceplerine. Üzemeyeceksin kimseyi, hem üzülen biri, parçalara ayırılan biri nasıl bir yüreği acıtabilir ki? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder