Hayat ellerinde bir uçurtmayken sıkı tutamamışlar vardır ya da kaçırmışlar. Tutunmayı beceremeyen sendin, kaçıran ben. Ve bilmeliydin bir şeyi yarım elde etmekten daha zordu onu kaybetmek. Gökyüzünde süzülüşünü izlemek...
10 Ocak 2014 Cuma
Bana, yaralı bir sokak köpeğinin sürüklenerek gidişini anlat baba. Daha gelmemişken yolun yarısına, yolda kendine rastlayıp çığlık çığlığa ağlayanları anlat. Denize aşık, sarhoş ve kıyısız kalmışlar anlat. Candan önce yürek tadarmış ölümü, ben ölmeden önce anlat...
İyileşirken kanamayan yara var mı hiç? "Artık bana ihtiyacın yok." deyip çekip giden midir asıl katil yoksa ilk damlayı akıtan mı? Anlat... Yeryüzü neden gidene ayazdır da kalana kasırga? Neden her roman "Ben varım" ile başlayıp yalnız ve devrik bir cümleyle biter baba? Ya da yalnız olmak yalnız kalmaya kaç basar? Göz kapaklarında maziyi taşıyan cılız bir adam umudunun zerresinden küçük, eski bir balkonda sarkarken kendini sevdiremediği için mi atlar? Yoksa sevemediği için mi kendini? Alışmak uyuşturur mu baba? Öyleyse neden her güneş baktığında bütün doğa ağlar? Anlat...
Hoş gelip de güle güle gidemeyenleri anlat bana. Kapalı kapıların ardındaki çığlıkları, çarpılan kapıları anlat. Bir de gitmeyi anlat bana. Adam gibi, kaçmadan, durgun ve defolmadan... Her şeye, herkese yabancı bir kız eksik midir yarım mı? Anlat. Sessiz bir ölümün çürük hayaliyle yaşayan o yaşlı adamı anlat bana. Ölüm bir gar mıdır yoksa istasyon mu? Anlat...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder