14 Nisan 2016 Perşembe

Aklımda oyuncağı için ağlayan bir çocuk var, çıkmıyor ne zamandır. Onun çığlıkları arasında düşündüm, bir insan neden ağlar? Mesela ben düştüm ağladım, aşık oldum ağladım, heyecanlandım ağladım, korktum, öfkelendim, yapamadım, terkedildim, sevilmedim ağladım. Acının büyüğü ağlatan mı yoksa ağlatmayan mıdır tartışılır. Bazen yalnızlığın bile ağlar sen ağlayamazsın. Bazen saatlerce yataktan çıkmayınca aç kalan kedin bile  ağlar, sen ağlayamazsın. 
Bugüne kadar kim için yine uyuyamadığım bir gece göz yaşımı silip "Affetme Ezgi onu..." dediysem vicdanım aksini söyledi günü gelince. Öyle bir an geliyor ki belki de senelerce aklına düştükçe seni ağlatan adam  mağdur oluyor, sen ise acımasız. Sonra mevsim değişiyor, gözünün önünde öldürüyorlar karanfilleri. Çok geç olmadan anlıyorsun üzerindeki ürpertinin mevsimden değil yalnızlıktan olduğunu ve üzerine bir şal alınca geçmediğini. Sırf bu yüzden ne zaman "yalnızım" diye ağlayan birini görsem güldüm geçtim. Çünkü yalnızım diyecek birinin bile olmaması demek yalnızlık. 2 bardak birada sarhoş olan bir kadının bir büyük bitirip sarhoş olduğunu bile farkedememesi demek yalnızlık. Evinde 2 koltuk ve 2 yatağı olmasına rağmen sadece bir tanesine oturup diğerini saatlerce izlemek demek yalnızlık. Özlem ile yalnızlığı karıştıranlara inat, beklediği hiçbir şey ve hiçkimsenin olmaması demek yalnızlık. Bir şehir dolusu insan varken bütün yüzlerin yabancı olması, bütün yüzlere yabancı olmak demek. Şimdi yatağında ölüp kalsan 1 aya şanslıysan cesedinin bulunması demek. Bir yere kadar direniyor insan, inkar ediyor gücü yettiği kadar. Mesela hava çok güzelse ama sen dışarı çıkmaya bir neden bulamıyorsan, 14 saat uyuyup kalkmaya tek bir neden dahi bulamıyorsan hemen solundaki hiçliği farkediyorsun. Daha kötüsü kabulleniyorsun.  
İşte böyle gecenin bir yarısı kalkıp yazıyorsun, uyutmadığında beyninde dönüp duran heceler. 
Benim en yalın yalnızlığım, sana da iyi geceler... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder