Hayat ellerinde bir uçurtmayken sıkı tutamamışlar vardır ya da kaçırmışlar. Tutunmayı beceremeyen sendin, kaçıran ben. Ve bilmeliydin bir şeyi yarım elde etmekten daha zordu onu kaybetmek. Gökyüzünde süzülüşünü izlemek...
24 Haziran 2013 Pazartesi
İlk buluşmayı hatırlıyorum. Gözlerimi, sana bakışlarımı. Öyle hissiz, öyle inançsız, öyle duygusuzdu. Sevemeyecektim seni, belliydi. Ellerim bir an önce ellerinden kayıp gitsinler diye terledi durmadan avcum. İhanetin allahına ihanet ediyordum sanki yanındayken. O yüzden uzaklaşmak istedim, bıraktım seni o yol ayrımında yalnız yürüdüm eve. Çok değil, arkama döner dönmez gözyaşlarım yüzümdeki son tebessümü yuttu. Hıçkırmadım, inletmedim yeri göğü fakat içimi parçaladım yol boyu. Yanmak istedim ya da donmak, her neyse. Geldim evin önüne, rüzgar çevirdi yüzümü arkaya. Ve sen. Geldim sarıldım sonra sana, nasıl da nefes aldım o an. İçime çektim ne var ne yoksa. "Uzun... çok uzun zaman yan yana olacağız. Sevebilirim seni" demendi ateşe verdiğim bir kova su. Gözlerime baksaydın keşke daha uzun, umut vardı yarına dair, ellerine dair. Göremedin. Ateşi söndürdün ya vazgeçilmezdin, anla. İlk defa serindü yüreğim, ilk defa buğulamıyordu camı nefesim. Bekledik sonra, filmin ortasındaki mutlu sahne gibi... Biliyordum, sona gelmeden kopardı kıyamet. Film bu, sağ çıkardı iki aşık. Biz yandık, kül olduk. Ya aşık değildik ya da güçlü. Bu bir soru değil hem, yalnızca kabulleniş. Sana savurduğum o küfürler, yolduğum saçlarım, anılarımızın külleri hepsi hikaye. Asıl olan söndürdüğün kıvılcımı söndürüp yangın çıkarman. Cinayetteki vicdansız olman, ellerini kana bulaman. Ellerini kaldırıp yanağımı sürdüm bütün kanı, hatırla! Ne su istedim senden ne bir kibrit. O boşlukta sararmasına razıydım ben yüzümün dibe düşmek yerine,en derine. Bak dipteyim şimdi. Kaybetme korkusunu güneşe emanet ettim, burdan görünmüyor ne güneş ne gökyüzü. Karanlık. Gölgeme sarılamayacak kadar karanlık. Gözlerimi açmaya gerek duymayacağım kadar karanlık. İnsan unutuyor bir yerden sonra ışığı,umudu ,güneşi. Ve unuttuğun bir şeyin özlemini çekmiyorsun artık. Şimdi biliyorum ki bir el daha uzansa saçlarıma doğru, bir sahte aydınlığa daha çıkamam ben. Onu çekerim karanlığa,yanıma. O yüzden boşta kalan ellerle dolu burası. Burası sessiz, burası ıssız, burası en soğuk gerçek. İnan artık yok arkandan ıslanan yanaklarım. Kupkurular karanlığa yakışır şekilde. İnan artık yok sana karşı çatılan kaşlarım. İfade bile değiştirmiyorum senin için. Şeytan diyor ki çek yanına onu da,görsün en dibi. İstemiyorum. Sanma ki kıyamıyorum. Sen ki çocuksun daha umutlarımı kayık yapıp o yokuştan salan. Korkarsın,dağılırsın bir süre sonra. Meselemiz ne sevgi ne sadakat artık. Bak bir kendine. Mesele güç sadece.
10 Haziran 2013 Pazartesi
En son bir bedene sıkı sıkı ne zaman sarıldın? En son ne zaman boynunda dolaşıyordu birinin nefesi? En son ne zaman kokusunu içine çekerken bu an bitmesin diye kapadın gözlerini? Hatırlayamıyorsun, için de sızlamıyor, belki umursamazlaştın. Yalnızsın, tek başına. Sadece şunu tekrarlıyorsun her özlediğinde, ne o geri gelmeli ne de sen koşmalısın arkasından. Tek ihtiyacın olan, tek koşman gereken kilitli olmayan ve yepyeni bir hayata, yepyeni bir güneşe açılan o kapı. Kalmadı gücün biliyorum, tıkanıyor nefesin... Fakat güven bana, koş oraya. Buna değecek mi bilmiyorum. Ama koş. Durmadan. Çünkü sen koştukça o güneşe, umuda, milada ondan uzaklaşacaksın farkında olmadan. Hem sen istemiyor muydun? "Bir kez olsun gururumu kollarım arasına sıkıştırıp uzaklaşmak istiyorum" diyen sen değil miydi? Yapacaksın, koşacaksın, uzaklaşacaksın, kaçacaksın. İnan bana. Neden mi? Çünkü canın yanacak dedim, yandı. Çünkü öleceksin dedim unuttun nefes almayı. Ağlayacaksın dedim, inmedi hala göz altın. Özleyeceksin dedim, her gün gittin o parka. Vazgeçemeyeceksin dedim, her Allahın günü mesaj atmak istedin. Attın da bazen... Şimdi kalk ayağa da dinle beni. Diyorum ki, geçecek hepsi birer birer. Farkında mısın bilmem ama yürüyorsun artık. Şimdilik kambursun. Kırgınlıkların omurgalarına biniyor. Ya sonra? Sonra dik yürüyeceksin fakat yere bakacak gözlerin. Çünkü biliyorsun artık bir kalbe takılıp düşmemen gerektiğini. Bak bir aynaya! Yapma böyle, büzme dudaklarını. Görüyor musun gözlerindeki lekeyi? Görüyor musun bakışlarındaki gücü? Ben görüyorum. Saçların daha bir toplu, bir aradalar... Çünkü bütün vücudun hazır ayrılığa isyana. Dağıtmıyorsun saçlarını çünkü istemiyorsun hiç bir esintinin bir kez daha işlemesini ensene. Ne bileyim bu üşümek gibi... Isınmak için onun teninden ziyade kendine ihtiyacın var. Oturup bir köşeye sımsıkı sarılman gerek kendine, titreye titreye. Alışman gerek, sana kimse ceketini vermeyecek. Sürekli bakıyorsun o uçuruma. Git hadi diyeceğim, git atla. Belki düşmen 3 saniye sürer, düşünsene o içinde dalga dalga yayılan acının bitmesine son 3 saniye.Düşünsene her şeyinin bir hiç olmasına son 3 saniye. Ama ne uğruna? Ardından 3 saat ağlayacaklar. Ya sonra? Sonrası gözleri kuru hayatlarına devam edecekler. Uğruna canını vereceğin, yaşayacak doya doya. 2 seneye kalmaz, silineceksin. Ne uğruna? Hiç... Bütün varlığı gökyüzünün mavisine hapsedecek kadar hiç...
1 Haziran 2013 Cumartesi
Kadın sarıldı adama. Soyadını bile daha bilmediği adama... Ardında bir çerçeve dikkatini çekti, mutlu bir kadın vardı içinde. Güzeldi de. Tam o sırada adam başladı söze:
-Ne istiyorsun? Sevgi mi aşk mı? Ne?
+Aşk değil bir kere. Aşk bitiyor kolayca ya da ne bileyim yakışmıyor ondan başka hiç bir adamın üzerine o tek hecelik kelime. Sevgi istiyorum sanırım, anne baba gibi. Bir kardeş gibi, iki kimsesiz gibi...
-Sevgi bağlılık getirir oysa. Bağlanmak aşırıya kaçar zamanla. Engelleyemezsin ki güzelim, kalbin sever bir kere. İstediğin kadar silmeye çalış zihninde, kalbin bir tek sözüyle roman yazar içine. Aşk.. Aşk isterse ani gelir isterse yıllar sonra. Bilemezsin. Çat kapı gelir öyle, hazırlıksız yakalanmaktır bir nevi aşk. Yüreğindeki bütün boşlukları bir çift gözle kapatmaya çalışmaktır aşk. Öyle çaresizdir, öyle de korkusuz... İşte o yüzden aşk benzemez sevgiye. Sevgi bağlılığı getirir, aşk ise hiçbir şey getirmez insana. Götürür ne varsa. Gururunu, gücünü...
+Belki haklısın, belki de değil. Ama düşünsene işin güzelliği, büyüsü de orada değil mi be adam? Sen bir şeyler kaybetmeden sevmezsen ne anlamı kalır seviyorum demenin? Hem belki çok zeki değilim, belki yemek de yapamam ya da ne bileyim onun tercih ettiğinden daha beceriksizim. Fakat severim, adam gibi severim.
-Yanlış. Bağlanıyorsun sen, sevmiyorsun. Ne aşk seninki ne adam gibi sevmek. Çünkü sevmek, yeri gelince alıp ceketini çekip gitmek demek. Sen şimdi karşımda gidenler için ağlarken bir kalan olarak, bana sevdim diyebilir misin ? Acizim diyebilirsin, çaresizim diyebilirsin ama sevdim diyemezsin. Hani bir söz vardır, yeri gelir onun için ondan vazgeçersin.
Dedi adam. Ağladı kadın. Gözleri düştü, derinlere daldı. Yaklaştı adama, eğildi " Sen ki içinde sadakat olmayan bir sevgide yüzdüğünü iddia ediyorsun. Yüzme bilmeyenin denize atlaması gibi...İki yüreği bir sevdaya sığdırmaya çalışıyorsun, iki elini de başkalarına tutturduğun gibi. Ben gitmiyorum diyen fakat aslında gidemeyen bir korkaktan öğrenmeyeceğim sevgiyi, aşkı. Sevgiyi bildiğini iddia ediyorsun fakat bir halt bilmiyorsun adam. Ben Ali'ye aşıkken Veli'yi sevmedim. Ben ona aşıkken onu sevdim.Bağlanmadım, beklemeyi seçtim." dedi kadın. Adamın elini aldı ve çerçeveyi avucuna koydu. Arkasını döndü ve gitti, sonrası
sessizlikti. Uzun bir sessizlik.
-Ne istiyorsun? Sevgi mi aşk mı? Ne?
+Aşk değil bir kere. Aşk bitiyor kolayca ya da ne bileyim yakışmıyor ondan başka hiç bir adamın üzerine o tek hecelik kelime. Sevgi istiyorum sanırım, anne baba gibi. Bir kardeş gibi, iki kimsesiz gibi...
-Sevgi bağlılık getirir oysa. Bağlanmak aşırıya kaçar zamanla. Engelleyemezsin ki güzelim, kalbin sever bir kere. İstediğin kadar silmeye çalış zihninde, kalbin bir tek sözüyle roman yazar içine. Aşk.. Aşk isterse ani gelir isterse yıllar sonra. Bilemezsin. Çat kapı gelir öyle, hazırlıksız yakalanmaktır bir nevi aşk. Yüreğindeki bütün boşlukları bir çift gözle kapatmaya çalışmaktır aşk. Öyle çaresizdir, öyle de korkusuz... İşte o yüzden aşk benzemez sevgiye. Sevgi bağlılığı getirir, aşk ise hiçbir şey getirmez insana. Götürür ne varsa. Gururunu, gücünü...
+Belki haklısın, belki de değil. Ama düşünsene işin güzelliği, büyüsü de orada değil mi be adam? Sen bir şeyler kaybetmeden sevmezsen ne anlamı kalır seviyorum demenin? Hem belki çok zeki değilim, belki yemek de yapamam ya da ne bileyim onun tercih ettiğinden daha beceriksizim. Fakat severim, adam gibi severim.
-Yanlış. Bağlanıyorsun sen, sevmiyorsun. Ne aşk seninki ne adam gibi sevmek. Çünkü sevmek, yeri gelince alıp ceketini çekip gitmek demek. Sen şimdi karşımda gidenler için ağlarken bir kalan olarak, bana sevdim diyebilir misin ? Acizim diyebilirsin, çaresizim diyebilirsin ama sevdim diyemezsin. Hani bir söz vardır, yeri gelir onun için ondan vazgeçersin.
Dedi adam. Ağladı kadın. Gözleri düştü, derinlere daldı. Yaklaştı adama, eğildi " Sen ki içinde sadakat olmayan bir sevgide yüzdüğünü iddia ediyorsun. Yüzme bilmeyenin denize atlaması gibi...İki yüreği bir sevdaya sığdırmaya çalışıyorsun, iki elini de başkalarına tutturduğun gibi. Ben gitmiyorum diyen fakat aslında gidemeyen bir korkaktan öğrenmeyeceğim sevgiyi, aşkı. Sevgiyi bildiğini iddia ediyorsun fakat bir halt bilmiyorsun adam. Ben Ali'ye aşıkken Veli'yi sevmedim. Ben ona aşıkken onu sevdim.Bağlanmadım, beklemeyi seçtim." dedi kadın. Adamın elini aldı ve çerçeveyi avucuna koydu. Arkasını döndü ve gitti, sonrası
sessizlikti. Uzun bir sessizlik.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)