27 Ağustos 2016 Cumartesi



Aslında ne yazmam gerektiğini bilmeden oturdum klavyenin başına. Çünkü ne düşünüyorum, ne hissediyorum ben de bilmiyorum. Daha doğrusu hiç düşünmedim, düşünmemek için elimden geleni yaptım. Öyle bi yerdeyim ki kimseden korkum kalmadı kendimden başka. Uyusam uyuyamıyorum, ağlasam onu da beceremiyorum. Hayatımda ne zaman "bittim" desem o an bi titreme alır beni, yazın ortasında titriyorum şimdi. Bazen bi şarkının en can yakıcı sözünde gözlerim doluyor hatta ilk damla yakıyor yanağımı. Ama o kadar işte... İlk damla ikinciye müüsade etmiyor. İçim yanıyor sonra, o volkan boğazımı yaka yaka iniyor aşağı. İnsanın sağlığı dışında kaybedecek hiçbir şeyinin kalmaması zihnini bir sürü değişik intihar senaryolarına sürüklüyor. İnsan ölümü düşünürken mutlu olur mu? Şu sıralar huzur veriyor bana. Bazen çatlayana kadar kahkaha atıyorum, sonra birden ağlamaya başlıyorum. Dengesizlik mi bu? Bilemem. Ama bir şeyler yolunda değil. Bir insanın bir insanı ne kadar mahvedebileceğini gördüğüm günden beri korkuyorum insanlardan. En kıymetlim dediğim adamı anarken nasıl bu kadar nefret edebiliyorum akıl işi değil. O adam hayallerimi yıkmadı çünkü, sattı. Benimle kurduğu hayalleri başka bi kadınla yaşıyor şimdi. Bizim şehrimizde onunla yürüyor el ele şimdi, bizim oturduğumuz masalarda çaylarını içiyorlar karşılıklı. Mesela benim bi kızım olsa ilk olarak hayal kurmamayı öğretirdim. Kurduğu hayaller üzerine yıkılmasın diye... İnsan bir darbe yediği zaman çektiği acıya üzülmez aslında. Ben aynı kadın olamam artık, canımı yakan en çok da bu. Bir an geldi ve öyle çaresiz kaldım ki düşmemek için atladım ben, ağlamamak için kahkaha attım, düşünmemek için uyudum, özlememek için kaçtım. Aynı gün içinde hem ölümü tattım hem ayrılığı. Yani hem iki ölüm gördüm hem de iki ayrılık. Ağlayamadım, konuşamadım, bağıramadım kimseye. Olur arada öyle. insan delirmemek için susar bazen, yıkılmamak için ayağa kalkmaz. Asıl çaresizlik ellerini açıp yardım beklemek değilmiş, kimsenin sana yardım edemeyeceğini bilmekmiş. Bunu bile bile nasıl yaşar ki insan? Ölmeden nefesi kesilince yaşıyor sayılır mı o insan? Bir hastane önünde beklerken birden biri geldi ve teyzen öldü dedi bana. Hiçbir şey yapamadım biliyor musun? 1 gün sonra morgdan çıkınca son kez görmek istedim. Yüzünde değişik bi huzur vardı... O an huzurun mutlulukla ilgili bir şey olmadığını anladım. Şuan içimde bir sürü şey ölüyor ve yüzümde aynı huzur var. Bomboş, her derin nefesimde içimi yakan bi huzur... Söyleyemiyorum, beynim kelimeleri art arda getirip cümle kurmama müsaade etmiyor. Nasılsın sorusu o kadar komik geliyor ki. Bu kadar mı kör oldunuz? Yavaş yavaş ölüyorum farkında değil misiniz? demek yerine gülümseyip iyiyim diyorum. Çünkü insanlara göre kalbin atıyorsa yaşıyorsundur, bir ölüye oranla daha canlıysa yüzünün rengi iyisindir. Acımasızca ama güneşin her doğuşu umut değildir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder