3 Temmuz 2014 Perşembe



Sevmeyi öğrenirsin, kalarak ve sırf yaşadım demek için ölmek istersin bazı geceler... Bir insan ne kadar yanılabilirse o kadar yanıldım belki, belki de zor öğrendim sevmenin vazgeçmekten geçtiğini. 
Saat tam 04.00... Elimdeki kalemin sesi bütün şehirden duyuluyor. Duyuyor musun sen de? Duyma... Sen okuma diye yazdığım tek yazı, belki de en yalnızı...
Çünkü hiç anlamadığını anlayalı daha bir soğuk bu şehir. Daha gürültülü, daha karanlık. Bak! Şehir bile umudunu köreltmiş bize.
Uzun zaman sonra yarından korkmadan, diktim gözlerimi geceye güneşi bekliyorum. Artık sana hiçbir şeyin aslını anlatmayacağımdan belki de bu tembellik. Neden 'gitme' demediğimi, sana neden ellerimi uzattığımı hatta sen farkında değilken seninle ne zaman vedalaştığımı bile anlamayacaksın. Bu defa ne sen suçlusun ne de ben haksız. Bütün ihale anılara kaldı.
Sen sana son  kez sarılışıma anı diyorsun, ben saçlarıma karışan kirpiğini anıyorum.. Sen ellerime değen ellerine anı diyorsun, ben avucumdaki kokunu kaç kez içime çektiğimi anıyorum. Ve sen anılara kızıp bizi öldürüyorsun, şehrin en kalabalık yerinde, ben sana kızıp anılarımızı yaşatıyorum bir çakmağın ateşinde. İstesem kor olur, yakar seni de beni de bize kıyamıyorum sadece...
Sevmedin de demiyorum sana. Sevenler ellerinden ele verir kendini... Yanlış sevdin diyorum, anlamıyorsun. 
Sen doğru insanı yanlış sevdin. Aşkı zamanın avuçlarına bıraktın. Zaman ki mezarıdır aşkın. Ve istediğin kadar su dök üstüne, üzerinde yeşerir ayrılık.
 Ben yanlış insanı doğru sevdim. Aşkı umudumun hemen yanına bıraktım, ayrılmasınlar diye. Meğer çürütürmüş umudu aşk. Şimdi ölü kokusu sinmiş üstüne...